5 Ağustos 2012 Pazar

Side, Demre, Kaş (Bahr-i Sefīd )


Bahr-i Sefīd, Akdeniz..!!!

Yaz demek; muhabbet, açık havada oturmaya doymak, üşümemek, sıcaktan bunalmak, isyan etmek, plan yapmak ve en önemlisi deniz, kum, güneş demek. 2012 yazı başladığında biz de başladık bütün bunları yaşamaya. Tatil gerekti,  çocukluğumuzda gittiğimiz yerleri yeniden keşfetmeye karar verip araştırmaya koyulduk. 4 gece 5 gündüz vardı. Adana’dan çıkıp Kalkan’a kadar gidebiliyorduk, yapılabilecek her şeyin bir listesini yaptım ve düştük yollara.

1.Gün 

Sabah 6’da Adana’dan çıktık. Güneş güzel yüzünü henüz göstermeye başlıyor.




 ilk programımız Antalya sahil yolunu takip edip Antalya’da Manavgat yakınlarında bulunan Köprülü Kanyon’da rafting yapmaktı. Bunun için daha önceden bazı firmalarla görüşüp ve Klas Rafting’de karar kıldım. www.klasrafting.com .  Yola çıkarken annemlerin bir zamanlar kamp yaparken kullandıkları kırmızı buzluğu ağzına kadar doldurup arabanın arka koltuğuna oturttuk. Börekler, çörekler sevgili annemin hünerli ellerinden hazırlandı. Tam teçhizat çıktık yola.



 Virajlarıyla ünlü Antalya yolunu bilenler vardır mutlaka. Bu meşhur yolun bir yanı dağ diğer yanı uçurum fakat muazzam deniz manzarası yolculuğa keyif katıyor doğrusu.  

                         

Tabi dönüşte aynı keyfin yerini bitmeyen virajlar alıyor. Elimdeki kıyı haritasından geçtiğimiz her yeri çizidim: Mersin, Silifke, Aydıncık, Anamur, Gazipaşa, Alanya derken ve Antalya merkeze yaklaşıyoruz. Manavgat’a yaklaştığımızda rafting okulunu aradım. Okul Beşkonak köyüne çok yakın. Bizi yolda karşıladılar.


Hiç zaman kaybetmeden bizi bekleyen İngiliz bir aileyi de alıp çıktık nehre. Fotoğraf çekmek çok sıkıntılı olduğu için makinemi bıraktım.

Kanyon kocaman bir ormanın ortasında doğayla iç içe. İlk defa rafting yapıyor olmanın heyecanından mı bilmiyorum çok eğlendim. Tur sırasında kanyonun içinde kaynağın çıktığı yere gittik sonrada karpuz yeme molası için başka bir lokasyonda durduk. 



  2 saatlik turun ardından okulun faaliyet gösterdiği restauranta geldik. 



Tur programı içerisinde yemek de dâhil, özel tarifleri olan asma yaprağında alabalık bizim gelişimizle ızgaraya atıldı. Terasta bir güzel yiyip içip dinlendik. İçecek fiyatları çok makul. Akşam karanlığı çökmeden kalacak yer bulmamız lazım.




 Konaklama yerini Side olarak önceden belirlemiştik. Önce biraz turluyor sonra antik kentin girişinde İstanbul Pansiyonla karşılaştık.


Eşim hemen pazarlığa koyuldu ve 50 TL’ye odayı tuttuk. Burası bahçesinde hamakların olduğu tek katlı odalardan oluşan bir yer. Antik kente olan yakınlığından dolayı bahçesinde sur kalıntıları bile var.


Eşyalarımızı odaya bırakıp ve Side sokaklarına çıktık. Side’de yerli tatilciler yok denecek kadar az








  
                      Öncelikle Apollon Tapınağı kalıntılarına gittik. Akşamki görkemi sanırım gündüz yoktur.  




Side sokakları kalabalık, her yer turist kaynıyor

                            

İçkilerimizi alıp pansiyonumuza dönüp, kırmızı buzluğu tüketmeye devam ettik.

2.Gün

Sabah erkenden kalkıp ve bir şeyler atıştırdıktan sonra Side Antik şehrin yolunu tuttuk.  Apollon Tapınağı dışında her yer ücretli. Müze kart şart. Side Müzesi çok keyifli içerde iskeletler, güneş saati ve birçok tarihi eser sapa sağlam karşınızda duruyordu. 




  Sanırım Türkiye’deki, aktif yaşamın devam ettiği tek antik kent Side. Tarihi kalıntılar ve yaşam iç içe.




 Side ziyaretimiz bittikten sonra Manavgat Şelalesine gittik. Şelale özel bir kurumun elinde girişinde müze kart geçerli değil. Biletlerimizi alıp şelalenin yolunu tuttuk. 


Yaz mevsimi olmasına rağmen sular gürül gürül. Etraf incik, boncuk ve bilumum aksesuar satan esnafla dolu. Biraz göz attık biz de. Side’ye nazaran fiyatlar daha makul. Manavgat ziyaretimizin sonunda Antalya yoluna düştük, yeni durağımız Meşhur Aspendos Tiyatrosu, Serik ilçesi ve Antalya arasındaki karayolunda, küçük bir levha ile yol ayrımı belirtiliyor çok dikkatli olmanız lazım.


Aspendos, tüm ihtişamıyla karşımızda. Giriş ücretli, müze kart geçerli.






Anadolu Ateşi’nin bazı özel gösterileri halen burada gösterilmekteymiş. Üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim. Tiyatronun içerisinde dönem kostümleri giymiş bazı çalışanlar ziyaretçilerle fotoğraf çektirmek için hazır bulunuyorlar.  


Aspendos müthiş, her köşesini gezdik.


            Çıkışta Antalya’nın Lara semtindeki kum festivaline gitmek istiyoruz ama Antalya’nın iğrenç trafiği ve şehir karmaşasından üzerimizdeki huzuru alıp yerini gerginliğe bırakmaya başladı. Şehir içindeki yön tabelaları eksik, gitmek istediğiniz yeri bulmak işkence. Daha fazla uğraşmak istemiyoruz ve kum festivalinden vazgeçip biran önce Antalya şehir merkezinden kaçtık. Yeni durağımız Kemer. Kemer sahilde aracımızı park edip dolaşmaya başladık.




Sahilde tedavi için kullanılan masaj balıkları var. Elimi sokmamla balıkların üşüşmesi bir oldu.


Aklımda kalanlardan biriside bir gözleme için teyzemizin 7 TL istemesi. Kemer ‘deki turumuzu tamamlayıp çocukluğumda hayal meyal hatırladığım Çıralı ’da Yanartaş bölgesini görmeye gittik.




Çıralı çok güzel pansiyonların olduğu yeşillikler içinde bir bölge. Yanartaş küçük bir kafe tarafından işletiliyor. Cüzi bir miktar karşılığı bilet kesiyorlar. Taşları görmek için tırmanışa başladık. Yukarı çıktığımızdaki manzara muazzam.


kayaların arasından çıkan gazlardan dolayı buradaki ateşler hiç sönmüyor.





Ormanın ortasındaki bu bölge insanı büyülüyor. Taşların yanında biraz dinlendikten sonra yeni durağımıza gitmek için hareket ettik. 


Olympostarihle yeşilin bir arada olduğu, etrafta bungalov evlerin bulunduğu bir doğa harikası. Giriş ücretli, müze kart geçerli.





Olympos’ta dolaştıktan sonra karar vermeye çalışıyoruz konaklamak için Demre’ye mi gitmeli? Yoksa bu doğa harikasında mı kalmalı? Devam etmeye karar veriyoruz fakat bizi neyin beklediğini hiç bilmiyorduk.  Akşamın karanlığı çöktüğü için Olympos – Demre yolu korku filmlerini andırıyor. Kocaman kamyonlar virajları alırken korkutucu anlar yaşatıyor. 


     Demre’ye geldiğimizde önce yanlış yolda olduğumuzu başka bir yere geldiğimizi düşünüyoruz fakat sonra anladık ki Demre bir tatil kasabasından çok uzak ilçe denilebilecek kadar gelişmemiş, köy demekten ise biraz daha gelişmiş kısaca çok arada kalmış köhne bir yer. Oysa ki hayallerimdeki Demre çok farklıydı çünkü tarihi ve doğal güzellik olarak inanılmaz bir bölge nasıl olurda gelişime bu kadar kapalı olur. Kalacak yer bulmak için bir petrol istasyonuna yanaştık, birileri bizi bir adrese yönlendiriyor ve el mahkûm gittik.  Bu geceyi Demre’de geçirip sabah erkenden Kekova turlarına katılmamız ve Myra Antik Kenti ile Noel Baba kilisesini ziyaret etmemiz gerek.  Oteli buluyoruz, çok köhne bir otel olmasına rağmen çalışanları çok sıcakkanlı sabah tekne turlarını nasıl buluruz diye personele danışırken otelin sahibi gelip yanımıza ve bizi Sermet Kaptan’la tanıştırdı. Açlık iyice bastırdığı için otelin yanında ki bir restauranta gidip karnımızı doyurduk. Otel odasında ki yerel dergileri karıştırırken Demre halkının, ilçenin değişmesini istemediği için turizme yatırımı desteklemediğine dair haberler okudum ve çok şaşırdım.


3.Gün
 Sabah erkenden uyanıp limana gidip Sermet Kaptanı bulduk. 




Limanda birçok tekne var, kooperatifler günlük tur kafilelerini kafalarına göre teknelere yerleştiriyor. 



          Biz yaklaşık 1 saat bekleyip,  Sermet Kaptan’la muhabbet ettik. Söylediğine göre yıllardır Demre böyle. Yılda yanlış hatırlamıyorsam 650bin turistin ziyaret ettiği bu küçük ilçeye kesinlikle yatırım yapılmıyor. Sebebinin de halk ve şehrin bazı zengin ailelerinin olduğunu söyledi. Özellikle Ruslar her yaz akın akın Demre’ye geliyorlar. Noel Baba Kilisesi olarak geçen mekan onlar için kutsal, onlar için buraya gelmek bir nevi hac görevi.  Servet Kaptan daha fazla zaman kaybetmememiz için bizi başka bir tekne ile tura çıkarttı.






Batık şehir Kekova müthiş, Simena sahilinin yanından geçtik, lüks tekneler bu güzel limana yanaşıp tatile biraz burada devam ediyorlarmış.



                                                             




  Bizim teknedeki diğer misafirler Rus, bu nedenle anlattığı hiçbir seyi anlamadık ama gitmeden yaptığımız araştırmalarda yüzyıllar önce yaşanan bir depremin ardından şehrin sular altında kaldığını biliyorduk. 








Teknenin yemek yemek isteyenler içinde özel servisleri var.





Turun ardından Noel Baba Kilisesi’nin yolunu tuttuk. Bir sürü Rus kafile ile içeriye girdik.


Bazı turistleri, gizli gizli yerlere bir şeyler gömmeye çalışırken gördük. Sanırım onlar için bu davranış, bir dilek belki de bir nevi adak.  






                Aziz Nikolas için anlatılan efsanelerden birisi, dönemin seçkin ailelerinden birinin iflas etmesi sonucu kızlarına çeyiz yapamaz duruma gelmiştir, onurlarını  kırmadan yardım etmenin tek yolu, gece çatıdan altın keseleri atmak olduğunu düşünür, böylece kızların evliliklerine yardımcı olur. 








Noel Baba Kilisesi’nden çıkıp yine Demre merkezde olan Antik Şehir Myra’ya gittik. Burası kayaların oyularak yapılmış bir baş yapıt bence, çok beğendim






 Demre’ de işimiz bitince düştük Kaş yollarına. Kaş’a ulaşır ulaşmaz kendimizi Büyük Çakıl plajına attık. Burada denize biraz olsun doyduktan sonra plaj çalışanlarının tavsiye ettiği Antifelos Pansiyon’a gittik. 



Gecelik 100TL. Pansiyon havasından çok butik otelleri andıran bu güzel yeri bulunca hiç vakit kaybetmeden yerleştik. Odada küçük bir balkon var, manzarası Meis (Kaş’a  en yakın Yunan Adası), bize göz kırpıyor.



Hemen üzerimizi değişip Kaş sokaklarına attık kendimizi.








 Önce yemek yemek için sahildeki Teras Restaurant’a oturduk. 



Kalamar ızgarayı menüde görünce hemen sipariş ettik. Daha önce hiç denemediğimiz için bir porsiyon söylüyor ve masayı çoğu zaman yaptığımız gibi sadece mezelerle donatıyoruz.
 


Ana yemek yok.




Yemekten sonra eşimin dalış yapabileceği okulları dolaşmaya başladık. Ertesi sabah için Dragoma dalış okulu ile anlaşıp sahildeki Goirgios Bar’da oturduk. Dalış bröve sahipleri için 50TL, discover(deneme) dalışları için 60 TL. Kaş’ın bu sıcak ve samimi havası bizi çok etkiledi o gece Kalkan yolculuğunu bir sonraki 
seneye bırakıp son gecemizi de Kaş’ta geçirmeye karar verdik.



4.Gün


Antifellos'ta kahvalt,ı hem lezzeti hem de manzarası nedeni ile şahane doğrusu.

                               



Dalışımız öğleden sonra olacağı için bugün denizin tadını doya doya çıkaralım dedik. Önce pansiyona çok yakın olan Küçük Çakıl Plajına gittik ama Büyük Çakıl’daki ferahlığı bulamadığımız için arabaya atlayıp Büyük Çakıl plajına döndük. 




  Biraz yüzüp biraz güneşlendikten sonra öğleden sonraki dalış için Dragoma dalış okuluna gittik. Ben deneme dalışı yapacağım için kısa bir eğitimden geçtim ve tekneye gittik. Kaş’ta olmanın avantajından olsa gerek, müşteri memnuniyeti pek önemli değil bu okul için. Nede olsa Türkiye’nin dalış açısından en önemli noktasındalar ve müşteri her zaman var. Bu zamana kadar çok farklı noktalarda 7 den fazla deneme dalışı yapmama rağmen büyük heyecanla beklediğim Kaş dalışı tam bir fiyaskoya döndü. Eşim yıldızlı dalıcı, dalış sonu onunla konuştuğumuzda da aynı fikirde olduğunu gördüm.




Seçtikleri dalış bölgesi sanırım Kaş’ın en kötü bölgesiydi. Sualtında çayırı çimeni araba lastiklerini görüp döndüm.  Dalış sonrası otele dönüp biraz dinlenip düşüyoruz yine Kaş’ın güzel sokaklarına akşam yemeği için bu kez yine sahildeki Kaş Restaurantı’ seçtik.








         Yine ana yemek olmadan mezelerle donattık masayı, fakat bu sefer Kalamar tava söyledik. Ama nerde yersek yiyelim İstanbul ‘da Nevizade’dekiler kadar lezzetli olamıyor. Yemek sonrası yine Goirgios Bar’da oturduk. Yan masamızda İtalyan bir turistin Pedro isimli köpeğini sevmekten kendimizi alamadık.



Son zamanlarda gördüğüm en zeki köpeklerdendi. O kadar kalabalığın ve gürültünün içinde sakince oturuyor ve arada şımarıklık yapıyordu. 







Ertesi sabah yolumuz çok uzun olduğu için çok uzatmadan otele döndük.


5.Gün

Meis adasına karşı muazzam bir kahvaltının ardından bir sonraki senede gelmek gerek diyerek otelden ayrıldık. 


          Limandaki buzcudan buzluğumuzu buzluyor, marketten de takviyeleri tamamlayıp dönüş yoluna geçtik. Yorgunluk hat safhada gelirken manzarasına vurulduğumuz yollar dönüşte eziyete çevrilse de yine keyif alıyoruz. Anamur yakınlarından evdekilere muz almayı da ihmal etmedik.