21 Kasım 2013 Perşembe

Xi'an

Xi’an

İlk defa bir resmi tatil günü plansız programsız evde tıkılıp kalmıştık. Aslında Çin Ulusal Bayramı’nda evde olmaktı programımız fakat evde geçen ikinci günün sonunda nereye gidebiliriz tartışmaları başladı ve Çin’in en eski şehirlerinden biri olma özelliğine sahip Xi’an neden olmasın diyerek hızlı bir program yapıp Agoda.com’dan oteli ayarlayıp sabah erkenden yola çıktık. Weifang ile Xi’an arası yaklaşık 1000 km.


Araba ile gitmeye karar verdik.  Fakat çok önemli bir şeyi unuttuğumuzu yola çıkınca fark ettik. Çin Ulusal Bayramı buradaki en uzun tatillerden bir tanesi, durum böyle olunca herkes yollardaydı. İlk başta her şey son derece normal ilerledi. Yollar tertemiz, geniş otobanlar sıkıntısız gidiyorduk ki bir anda her şey değişti.. 100 km’ ye bir kazalar görmeye başlamıştık bu kazalardan dolayı tıkanan trafik de cabasıydı. Çin’de 10 yıl öncesine kadar bisiklet kullanan insanlar şu an son model lüks otomobillerde ego yarışı yapmaya başladılar. İşin üzücü tarafı ise hiçbir trafik kuralları gözetmeksizin yollarda, bisikletli yıllardan kalan alışkanlık olduğunu düşündüğüm, kafalarının estiği gibi hareket etmeleri. 



Son derece korkunç! Seyir halindeyken biranda durabilir, sol şeritteyken durup emniyet şeridine geçmek isteyebilir ya da yolun ortasında ters şeride dönmeye karar verebilirler. Çin trafik kuralarında uymanız gereken tek kural kırmızıda durup yeşilde geçmeniz, eğer yollarına yayalar çıkarsa kesinlikle yol vermez aksine yol isteyen bir yaya söz konusu ise ezip geçmek konusunda bir saniye tereddüt etmezler. Çin trafiğindeki en büyük sorunlardan bir tanesinin aslında sigorta şirketlerinin her türlü hasarı karşılamasından kaynaklandığını düşünüyorum.



Hal böyle olunca trafikte insanlar birbirlerine çarpmaktan ya da arabalarına zarar gelmesinden korkmuyorlar aksine eğer yol vermezsen üzerine üzerine sürüp insanı çıkmaza sokuyorlar.  Xi’an yolunda kaza yapmamak için kaç araca bu şekilde yol vermek zorunda kaldık. Adam sırf bir araç öne geçebilmek için BMW’sini Porche’nu vs..zarar görmesini asla umursamıyor. Ölümüne sıkışık trafikte bu şekilde bir başkasını rahatsız edip zaten karışık olan trafiği iyice allak bullak ediyorlar. Çinlilerin bir diğer özelliği ise kesinlikle sıra kavramından haberdar olmamalarıdır.  Günlük hayat içerisinde curcunaya o kadar alışkınlar ki düzen onlar için katlanılması zor bir davranış. Hal böyle olunca otoban gişelerinde de sıraya girmeden gişelere yönelen arabalar hatta kocaman otobüslerin sayısı hayli yüksek.  Xi’an’a ulaşana kadar toplam 13 kaza gördük yollarda. Ve 10 saatlik yolculuğumuzu 15 saatte tamamladık. Otele vardığımızda gece 12 idi.



 Otobanda genellikle yenilebilir yemek bulmak çok zor. Hijyen çok büyük problem, tuvaletler genellikle korkunç kriterinde yer alıyor. Buradaki tuvalet alışkanlığı bizim pek alışık olmadığımız tarzda genellikle tuvaletler (alaturka) yarım duvarlarla ayrılmış ya da hiç ayrılmadan yan yana dizilmiş şekildedir. Mahrem kavramı pek geçerli değil Çin’de. Otobandaki tesislerde tuvaletler kabin usulü ama içeri girdiğinizde kapıyı kapatmamış, kapatsa da kilitlememiş, dolu olup olmadığını anlamak için kapıyı tıklatmak yerine alttan bakmayı tercih eden insanlarla karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle Çin’de iseniz yolculuk zamanı mümkün olduğunca sıvı tüketmeyin! Xi’an’da Orient Hotel’de konakladık 4 yıldızlı idi gecelik 274 RMB (70 TL) ödedik.  Otelin konumu da çok iyiydi metroya çok yakın ve etrafta KFC, Starbucks mevcuttu. Valizleri odaya bırakıp hemen otelin yanındaki KFC’ye koştuk. Bir şeyler kötü başladığı zaman yayılan negatif enerji sanırım arkasından gelen olayları da etkiliyor olsa gerek KFC’de yiyecek birkaç tavuk parçası bulabildik sayım yaptıkları için mutfağı kapatmışlardı.Ertesi sabah erkenden kalktık planımızda ilk önce şehre 22 km mesafedeki Terra Cotta Askerlerini görmek daha sonra şehre dönüp surları gezmek Davul ve Çan kulesini görüp ünlü Büyük Cami’yi görmek ve gece de Müslüman sokağında gezmek vardı. Sabah erkenden hazırlanıp çıktık. Karşımıza çıkan ilk Starbucks’tan kahvaltılıkları aldık.




Bu zamana kadar gezdiğimiz bütün yerlerde Starbucks’a mutlaka uğramışızdır karşılaştığım en kötü personel buradaydı.  Fakat daha sonra fark ettim ki şehrin genel durumu bu, insanlar kaba ve donuk. Bunun nedeni belki de yüz ölçümü güzel Adana’mız kadar olmasına rağmen şehirde yaşayan 4.5 Milyon insan olmasıdır. Şehir turizmde de öncülük yaptığı için günlük nüfusun ne kadar artış gösterdiğini tahmin bile edemiyorum. Son dönemde çıkan haberler Çin’in iç turizme önem verdiği yönünde,  gittiğimiz her yerde de bunu kolaylıkla hissedebiliyoruz. Starbucks’tan sonra yola çıktığımızda bir anda kendimizi trafiğin ortasında bulduk ve 22km’lik yolu tam 5 saatte gidebildik.


Bu 5 saate bir Allah’ın kulu da çıkıp ne oluyor neden bu trafik sıkışık diye bir serzenişte bulunmadı. Adamlar bol bol yol kenarlarına tuvaletlerini yaptılar bazı kadınlar onlara eşlik ederken bazı kadınlar arabada doldurdukları poşetleri yolun açılması ile araç camlarından dışarı fırlattılar. 5 saat sonucunda trafik polisleri araçları başka bir lokasyona yönlendirip insanları otobüsle devam etmeye zorladılar.


Biz de arabayı uygun bir yere park edip nerede olduğumuzu anlamaya çalıştık ve tamamen içgüdüsel olarak o otobüsten inip ötekine binerek Terra Cotta Askerinin bulunduğu müzeye ulaştık. Biz arabamızla gittik araç olmadan gitmek için The East Square of Xian Railway Station Bus Terminal: Take tourism bus no.5, bus no.914, 915 kullanabilirsiniz. Müze yolu boyunca sağlı sollu her yer nar bahçesiydi. İşin ilginç tarafı narların dalında poşetlenmiş olarak duruyor olmasıydı. Bir, üç, beş derken bütün bahçelerdeki narların poşetlenmiş ve poşetlerin çeyreği su ile dolu olduğunu gördük. Bunu yapmalarının sebebi bölgede bulunan bir tür sineğin ürünlere zarar vermesiymiş.




Aynı işlemi üzümlere de yapıyorlarmış. Müzenin bahçesinde gördüğüm kalabalığı sanırım ömrü hayatım boyunca unutmayacağım. Müze çok geniş bir alana kuruluydu. Bilet kuyruğundaki üstün çabalarım sonucunda içeri girdik. Biletler kişi başı 150RMB yaklaşık 50TL. 


 5 saatlik trafik ve müze bulma çabaları sonunda tuvalete gitmem gerekiyordu. Müzede bulunan ücretli tuvalete yaklaşınca kalabalıktan endişelenmedim çünkü eğer bir şey için para ödüyorsak hijyen açısından bir farkı olmalı diye düşündüm fakat içeri girdiğimde karşılaştığım manzara ise kelimenin tam anlamıyla korkunçtu. Kapıları ve sifonu olmayan bir tuvalet etrafta yaklaşık 10 adet kova içerisi karınca yuvası gibi kalabalık ve bu kadınların bir kova kapma çabasını ( su için değil, tuvalet ihtiyacını gidermek için) dehşet içinde gördüm. Dışarı fırladığımda kireç gibi olmuştu suratım ve sinirden ağlamamak için kendimi zor tuttum. Velhasıl o noktada yapacak hiçbir şey olmadığı için tuvalete girme isteğimi rafa kaldırıp müzeye girmek için yaklaşık 50Bin kişinin olduğu sıraya girdik.







Sırada beklerken Eşimle göz göze gelmemeye çalıştık. Çünkü birimiz isyan etse diğerimiz anında her şeyi yakıp o sıradan çıkacaktı. Sadece harcadığımız onca zamanın hatırına gıkımızı çıkarmadan sırada bekledik. 



  Nedir bu Terro Cotta Askerleri ? M.Ö 240 yılı civarlarında Kral Qin Shihuang tarafından yaptırılmışlardır. Yapılma sebebi, imparator öldüğü zaman ona ait eşyaların kendisi ile gömülmesi geleneğidir. Ordu da kralın bir eşyası olduğu için, Kral ordusunun kendisi ile gömülmesini istememiş ve onların heykellerini yaptırmaya karar vermiş. Heykellerin, rivayete göre her birinin yüz ifadesi farklı olduğu söyleniyor.








Biz ancak platform üzerinden görebildiğimiz için doğrudur ya da yalandır diyemeyeceğim. Uzun yıllar gömülü kalmış bu ordu hakkında çeşitli hikâyeler dolaşıyor. 1920 yılında bir çiftçi tarafından bulunduğu fakat o dönem korktuğu için söylemediği söylentiler arasındadır. Güncel durum ise 1976 yılında bir çiftçi tarafından tarlasında kalıntılara rastlayıp yetkililere haber verdiğidir. Kaynaklar toprağın altında çıkarılmayı bekleyen 8000 asker olduğunu söylemektedir. Yüzeyde kaç adet var bilemiyorum. Kral Askerlerinin yanı sıra atlarının da heykellerini yaptırmış onlar da başka bir salonda gösteriliyordu.








Müzeden çıktıktan sonra bizi bekleyen en önemli sorun nasıl döneceğimizdi. Km’leri bulan otobüs kuyrukları insanın sinirlerini bozmaya yetiyordu. Ne yapacağız diye düşünürken ilk otobüse bindiğimiz yerde bir park vardı ve ben o parkın önünde fotoğraf çekilmiştim ama parkın adına dair hiç bir fikrimiz yoktu. Sıraya girmeden direk otobüslere yöneldik Türkiye’deki değnekçileri hatırlatan kızlı erkekli görevlilere parkın fotoğrafını gösterip nasıl gidebileceğimize dair anlaşmaya çalıştık ve bir görevlinin gösterdiği otobüse sıraya girmeden atladık elbette bunu yaparken inanılmaz rahatsız olduk fakat başka çaremiz yoktu ne o sıra biterdi nede bizim buna katlanacak sabrımız kalmıştı..



Konserve kutusundaki sardalyalar gibi ilk otobüse bindik değişim yapmamız gereken durağa geldiğimizde atlayıp yine tamamen içgüdüsel diğer otobüse binip arabamızı park ettiğimiz yere geldik. İnsan arabasına kavuşunca seviniyor fakat tekrar trafiğe katlanacağını bilmek sevinci yaraladı. Dönüş yolumuzu değiştirip otele gidip arabayı bıraktık ve akşam yemeği içim Mcdonals’a  gittik bu arada saat akşam 8 oldu. Şehir surları ve Çan-Davul kulesinden vazgeçip Büyük Camiyi görmek için Müslüman mahallesine metro ile gittik. Metro hattı şehir surlarını gösteriyor Büyük Cami Davul(Drump)kulesinin arka sokağında, otobüsle gelmek isteyenler 4-6-7-8-11-12-15-26-29-32-43-118 numaralı otobüslerle ulaşabilirsiniz. Müslüman mahallesine gittiğimizde metrodayken mi oldu yoksa yürürken mi oldu bilmiyorum fotoğraf makinamdaki bütün resimlerin silindiğini fark etmemle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Üstüne birde sokaktaki insan selini görünce moralimde tabi ki alt üst oldu. Karşımda duran insan kalabalığına mı yanayım yoksa giden fotoğraflarıma mı bilemedim. 







Camini önüne geldiğimizde sadece namaz kılan insanları içeri aldıklarını öğrendik kapıdan sadece kafanı uzatmana izin veren bir görevli ve birbirini itekleyen insanları görünce bu kadar yeter deyip otele geri döndük. İnternetten bulduğum bir program sayesinde silinen fotolarımın bir kısmını geri getirebildim. Xi’an’da dikkatimi çeken bir diğer konu hava kirliliği idi. Fabrikalar şehir merkezine çok yakın mesafelerde faaliyet gösteriyor. Xi’an’a gelirken yaşadıklarımızı tekrar yaşamamak için dönüşü nerede ise günün ağardığı bir saate aldık. Sabah çok erken olduğundan yol gayet sakindi. Biraz bu sakinlik bizi de rahatlatınca yolumuzun üzerindeki Huashan dağına uğradık.







Eteklerinde her zaman ziyaret ettiğimiz tapınaklardaki rahiplerden farklı rahiplerle karşılaştık. Burada ki rahipler Taoizm’i destekliyorlarmış. Huashan dağı, dağcılık sporuna ilgi duyanlar için bir cennet olsa gerek. Dünyanın en sarp dağı olduğunu anlatan bir yazı vardı girişinde. Tırmanış sırasında karşınıza tapınaklar ve konaklama alanlarının çıkacağını belirten tanıtım yazısı yine girişte bulunuyor. Giriş ücreti sezona göre değişiyor. Çetin kış şartların da 120RMB ılıman dönemlerde 180 RMB biz pek tırmanış konusunda hevesli olmadığımız için girmedik. Ama yaşlısı genci eline eldivenini alanı tırmanışa geçiyordu. 



Eğer tatil dönemi yolunuz düşmüşse buralara, kalabalıktan dolayı dağın tepesinde mahsur kalabilme ihtimalinizi ve dip dibe tırmanış yapacağınızı bir kez daha hatırlatmak isterim.



Dönüş yolunda Mcdonals bulduk ve bunun başımıza gelen en güzel şey olduğunu söylemekten asla gocunmayacağım. Bu seyahatimiz sonucunda vardığım kanı ‘’Hangi tatil güzel olmaz!!’’ söyleminin ’’Bazı tatiller kötü olabilir’’ diye değişmesi oldu. Yolculuk esnasında başlamak için yanıma aldığım Dan Brown’un ‘’Cehennem’’ kitabını da bitirmeme vesile oldu.


Hayatım boyunca da 2 günde bitmiş 500 küsur sayfalık tek kitap olma özelliğini koruyacağı kanısındayım. Konusu itibari ile Dünyada ki nüfus artışı konusunun hayatımıza etkilerini iliklerime kadar hissetmiş bulundum. Yaşadıklarımız tabi ki bizi yıldırmış değil yeni güzel seyâhatlere..    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder