Xi’an
İlk defa bir resmi tatil günü plansız programsız evde
tıkılıp kalmıştık. Aslında Çin Ulusal Bayramı’nda evde olmaktı programımız
fakat evde geçen ikinci günün sonunda nereye gidebiliriz tartışmaları başladı
ve Çin’in en eski şehirlerinden biri olma özelliğine sahip Xi’an neden olmasın
diyerek hızlı bir program yapıp Agoda.com’dan oteli ayarlayıp sabah erkenden
yola çıktık. Weifang ile Xi’an arası yaklaşık 1000 km.
Araba
ile gitmeye karar verdik. Fakat çok
önemli bir şeyi unuttuğumuzu yola çıkınca fark ettik. Çin Ulusal Bayramı
buradaki en uzun tatillerden bir tanesi, durum böyle olunca herkes yollardaydı.
İlk başta her şey son derece normal ilerledi. Yollar tertemiz, geniş otobanlar
sıkıntısız gidiyorduk ki bir anda her şey değişti.. 100
km’ ye bir kazalar görmeye başlamıştık bu kazalardan dolayı tıkanan trafik de
cabasıydı. Çin’de 10 yıl öncesine kadar bisiklet kullanan insanlar şu an son
model lüks otomobillerde ego yarışı yapmaya başladılar. İşin üzücü tarafı ise hiçbir
trafik kuralları gözetmeksizin yollarda, bisikletli yıllardan kalan alışkanlık
olduğunu düşündüğüm, kafalarının estiği gibi hareket etmeleri.
Son
derece korkunç! Seyir halindeyken biranda durabilir, sol şeritteyken durup
emniyet şeridine geçmek isteyebilir ya da yolun ortasında ters şeride dönmeye
karar verebilirler. Çin trafik kuralarında uymanız gereken tek kural kırmızıda
durup yeşilde geçmeniz, eğer yollarına yayalar çıkarsa kesinlikle yol vermez
aksine yol isteyen bir yaya söz konusu ise ezip geçmek konusunda bir saniye
tereddüt etmezler. Çin trafiğindeki en büyük sorunlardan bir tanesinin aslında
sigorta şirketlerinin her türlü hasarı karşılamasından kaynaklandığını
düşünüyorum.
Hal
böyle olunca trafikte insanlar birbirlerine çarpmaktan ya da arabalarına zarar
gelmesinden korkmuyorlar aksine eğer yol vermezsen üzerine üzerine sürüp insanı
çıkmaza sokuyorlar. Xi’an yolunda kaza
yapmamak için kaç araca bu şekilde yol vermek zorunda kaldık. Adam sırf bir
araç öne geçebilmek için BMW’sini Porche’nu vs..zarar görmesini asla
umursamıyor. Ölümüne sıkışık trafikte bu şekilde bir başkasını rahatsız edip
zaten karışık olan trafiği iyice allak bullak ediyorlar. Çinlilerin bir diğer
özelliği ise kesinlikle sıra kavramından haberdar olmamalarıdır. Günlük hayat içerisinde curcunaya o kadar
alışkınlar ki düzen onlar için katlanılması zor bir davranış. Hal böyle olunca
otoban gişelerinde de sıraya girmeden gişelere yönelen arabalar hatta kocaman
otobüslerin sayısı hayli yüksek. Xi’an’a
ulaşana kadar toplam 13 kaza gördük yollarda. Ve 10 saatlik yolculuğumuzu 15
saatte tamamladık. Otele vardığımızda gece 12 idi.
Otobanda
genellikle yenilebilir yemek bulmak çok zor. Hijyen çok büyük problem, tuvaletler
genellikle korkunç kriterinde yer alıyor. Buradaki tuvalet alışkanlığı bizim
pek alışık olmadığımız tarzda genellikle tuvaletler (alaturka) yarım duvarlarla
ayrılmış ya da hiç ayrılmadan yan yana dizilmiş şekildedir. Mahrem kavramı pek
geçerli değil Çin’de. Otobandaki tesislerde tuvaletler kabin usulü ama içeri
girdiğinizde kapıyı kapatmamış, kapatsa da kilitlememiş, dolu olup olmadığını
anlamak için kapıyı tıklatmak yerine alttan bakmayı tercih eden insanlarla
karşılaşabilirsiniz. Bu nedenle Çin’de iseniz yolculuk zamanı mümkün olduğunca
sıvı tüketmeyin! Xi’an’da Orient Hotel’de konakladık 4 yıldızlı idi gecelik 274
RMB (70 TL) ödedik. Otelin konumu da çok
iyiydi metroya çok yakın ve etrafta KFC, Starbucks mevcuttu. Valizleri odaya
bırakıp hemen otelin yanındaki KFC’ye koştuk. Bir şeyler kötü başladığı zaman
yayılan negatif enerji sanırım arkasından gelen olayları da etkiliyor olsa
gerek KFC’de yiyecek birkaç tavuk parçası bulabildik sayım yaptıkları için
mutfağı kapatmışlardı.Ertesi
sabah erkenden kalktık planımızda ilk önce şehre 22 km mesafedeki Terra Cotta
Askerlerini görmek daha sonra şehre dönüp surları gezmek Davul ve Çan kulesini
görüp ünlü Büyük Cami’yi görmek ve gece de Müslüman sokağında gezmek vardı.
Sabah erkenden hazırlanıp çıktık. Karşımıza çıkan ilk Starbucks’tan kahvaltılıkları
aldık.
Bu
zamana kadar gezdiğimiz bütün yerlerde Starbucks’a mutlaka uğramışızdır
karşılaştığım en kötü personel buradaydı.
Fakat daha sonra fark ettim ki şehrin genel durumu bu, insanlar kaba ve
donuk. Bunun nedeni belki de yüz ölçümü güzel Adana’mız kadar olmasına rağmen
şehirde yaşayan 4.5 Milyon insan olmasıdır. Şehir turizmde de öncülük yaptığı
için günlük nüfusun ne kadar artış gösterdiğini tahmin bile edemiyorum. Son
dönemde çıkan haberler Çin’in iç turizme önem verdiği yönünde, gittiğimiz her yerde de bunu kolaylıkla
hissedebiliyoruz. Starbucks’tan sonra yola çıktığımızda bir anda kendimizi
trafiğin ortasında bulduk ve 22km’lik yolu tam 5 saatte gidebildik.
Bu 5
saate bir Allah’ın kulu da çıkıp ne oluyor neden bu trafik sıkışık diye bir
serzenişte bulunmadı. Adamlar bol bol yol kenarlarına tuvaletlerini yaptılar
bazı kadınlar onlara eşlik ederken bazı kadınlar arabada doldurdukları
poşetleri yolun açılması ile araç camlarından dışarı fırlattılar. 5 saat
sonucunda trafik polisleri araçları başka bir lokasyona yönlendirip insanları
otobüsle devam etmeye zorladılar.
Biz de
arabayı uygun bir yere park edip nerede olduğumuzu anlamaya çalıştık ve tamamen
içgüdüsel olarak o otobüsten inip ötekine binerek Terra Cotta Askerinin
bulunduğu müzeye ulaştık. Biz arabamızla gittik araç olmadan gitmek için The
East Square of Xian Railway Station Bus Terminal: Take tourism bus no.5, bus
no.914, 915 kullanabilirsiniz. Müze yolu boyunca sağlı sollu her yer nar
bahçesiydi. İşin ilginç tarafı narların dalında poşetlenmiş olarak duruyor
olmasıydı. Bir, üç, beş derken bütün bahçelerdeki narların poşetlenmiş ve poşetlerin
çeyreği su ile dolu olduğunu gördük. Bunu yapmalarının sebebi bölgede bulunan
bir tür sineğin ürünlere zarar vermesiymiş.
Aynı
işlemi üzümlere de yapıyorlarmış. Müzenin bahçesinde gördüğüm kalabalığı
sanırım ömrü hayatım boyunca unutmayacağım. Müze çok geniş bir alana kuruluydu.
Bilet kuyruğundaki üstün çabalarım sonucunda içeri girdik. Biletler kişi başı
150RMB yaklaşık 50TL.
5
saatlik trafik ve müze bulma çabaları sonunda tuvalete gitmem gerekiyordu.
Müzede bulunan ücretli tuvalete yaklaşınca kalabalıktan endişelenmedim çünkü
eğer bir şey için para ödüyorsak hijyen açısından bir farkı olmalı diye
düşündüm fakat içeri girdiğimde karşılaştığım manzara ise kelimenin tam
anlamıyla korkunçtu. Kapıları ve sifonu olmayan bir tuvalet etrafta yaklaşık 10
adet kova içerisi karınca yuvası gibi kalabalık ve bu kadınların bir kova kapma
çabasını ( su için değil, tuvalet ihtiyacını gidermek için) dehşet içinde gördüm. Dışarı fırladığımda kireç gibi olmuştu suratım
ve sinirden ağlamamak için kendimi zor tuttum. Velhasıl o noktada yapacak
hiçbir şey olmadığı için tuvalete girme isteğimi rafa kaldırıp müzeye girmek
için yaklaşık 50Bin kişinin olduğu sıraya girdik.
Sırada
beklerken Eşimle göz göze gelmemeye çalıştık. Çünkü birimiz isyan etse
diğerimiz anında her şeyi yakıp o sıradan çıkacaktı. Sadece harcadığımız onca
zamanın hatırına gıkımızı çıkarmadan sırada bekledik.
Nedir bu Terro Cotta Askerleri ? M.Ö 240 yılı civarlarında Kral Qin Shihuang tarafından
yaptırılmışlardır. Yapılma sebebi, imparator öldüğü zaman ona ait eşyaların
kendisi ile gömülmesi geleneğidir. Ordu da kralın bir eşyası olduğu için, Kral
ordusunun kendisi ile gömülmesini istememiş ve onların heykellerini yaptırmaya
karar vermiş. Heykellerin, rivayete göre her birinin yüz ifadesi farklı olduğu
söyleniyor.
Biz
ancak platform üzerinden görebildiğimiz için doğrudur ya da yalandır
diyemeyeceğim. Uzun yıllar gömülü kalmış bu ordu hakkında çeşitli hikâyeler
dolaşıyor. 1920 yılında bir çiftçi tarafından bulunduğu fakat o dönem korktuğu
için söylemediği söylentiler arasındadır. Güncel durum ise 1976 yılında bir
çiftçi tarafından tarlasında kalıntılara rastlayıp yetkililere haber
verdiğidir. Kaynaklar toprağın altında çıkarılmayı bekleyen 8000 asker olduğunu
söylemektedir. Yüzeyde kaç adet var bilemiyorum. Kral Askerlerinin yanı sıra
atlarının da heykellerini yaptırmış onlar da başka bir salonda gösteriliyordu.
Müzeden
çıktıktan sonra bizi bekleyen en önemli sorun nasıl döneceğimizdi. Km’leri
bulan otobüs kuyrukları insanın sinirlerini bozmaya yetiyordu. Ne yapacağız
diye düşünürken ilk otobüse bindiğimiz yerde bir park vardı ve ben o parkın
önünde fotoğraf çekilmiştim ama parkın adına dair hiç bir fikrimiz yoktu.
Sıraya girmeden direk otobüslere yöneldik Türkiye’deki değnekçileri hatırlatan
kızlı erkekli görevlilere parkın fotoğrafını gösterip nasıl gidebileceğimize
dair anlaşmaya çalıştık ve bir görevlinin gösterdiği otobüse sıraya girmeden
atladık elbette bunu yaparken inanılmaz rahatsız olduk fakat başka çaremiz
yoktu ne o sıra biterdi nede bizim buna katlanacak sabrımız kalmıştı..
Konserve
kutusundaki sardalyalar gibi ilk otobüse bindik değişim yapmamız gereken durağa
geldiğimizde atlayıp yine tamamen içgüdüsel diğer otobüse binip arabamızı park
ettiğimiz yere geldik. İnsan arabasına kavuşunca seviniyor fakat tekrar trafiğe
katlanacağını bilmek sevinci yaraladı. Dönüş yolumuzu değiştirip otele gidip
arabayı bıraktık ve akşam yemeği içim Mcdonals’a gittik bu arada saat akşam 8 oldu. Şehir
surları ve Çan-Davul kulesinden vazgeçip Büyük Camiyi görmek için Müslüman
mahallesine metro ile gittik. Metro
hattı şehir surlarını gösteriyor Büyük Cami Davul(Drump)kulesinin arka
sokağında, otobüsle gelmek isteyenler 4-6-7-8-11-12-15-26-29-32-43-118 numaralı
otobüslerle ulaşabilirsiniz. Müslüman mahallesine gittiğimizde metrodayken mi
oldu yoksa yürürken mi oldu bilmiyorum fotoğraf makinamdaki bütün resimlerin
silindiğini fark etmemle başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Üstüne birde
sokaktaki insan selini görünce moralimde tabi ki alt üst oldu. Karşımda duran
insan kalabalığına mı yanayım yoksa giden fotoğraflarıma mı bilemedim.
Camini
önüne geldiğimizde sadece namaz kılan insanları içeri aldıklarını öğrendik
kapıdan sadece kafanı uzatmana izin veren bir görevli ve birbirini itekleyen
insanları görünce bu kadar yeter deyip otele geri döndük. İnternetten bulduğum
bir program sayesinde silinen fotolarımın bir kısmını geri getirebildim.
Xi’an’da dikkatimi çeken bir diğer konu hava kirliliği idi. Fabrikalar şehir
merkezine çok yakın mesafelerde faaliyet gösteriyor. Xi’an’a gelirken
yaşadıklarımızı tekrar yaşamamak için dönüşü nerede ise günün ağardığı bir
saate aldık. Sabah çok erken olduğundan yol gayet sakindi. Biraz bu sakinlik
bizi de rahatlatınca yolumuzun üzerindeki Huashan dağına uğradık.
Eteklerinde
her zaman ziyaret ettiğimiz tapınaklardaki rahiplerden farklı rahiplerle
karşılaştık. Burada ki rahipler Taoizm’i destekliyorlarmış. Huashan dağı,
dağcılık sporuna ilgi duyanlar için bir cennet olsa gerek. Dünyanın en sarp
dağı olduğunu anlatan bir yazı vardı girişinde. Tırmanış sırasında karşınıza
tapınaklar ve konaklama alanlarının çıkacağını belirten tanıtım yazısı yine
girişte bulunuyor. Giriş ücreti sezona göre değişiyor. Çetin kış şartların da 120RMB
ılıman dönemlerde 180 RMB biz pek tırmanış konusunda hevesli olmadığımız için
girmedik. Ama yaşlısı genci eline eldivenini alanı tırmanışa geçiyordu.
Eğer
tatil dönemi yolunuz düşmüşse buralara, kalabalıktan dolayı dağın tepesinde
mahsur kalabilme ihtimalinizi ve dip dibe tırmanış yapacağınızı bir kez daha
hatırlatmak isterim.
Dönüş yolunda
Mcdonals bulduk ve bunun başımıza gelen en güzel şey olduğunu söylemekten asla
gocunmayacağım. Bu seyahatimiz sonucunda vardığım kanı ‘’Hangi tatil güzel
olmaz!!’’ söyleminin ’’Bazı tatiller kötü olabilir’’ diye değişmesi oldu.
Yolculuk esnasında başlamak için yanıma aldığım Dan Brown’un ‘’Cehennem’’
kitabını da bitirmeme vesile oldu.
Hayatım boyunca da 2 günde bitmiş 500 küsur sayfalık tek
kitap olma özelliğini koruyacağı kanısındayım. Konusu itibari ile Dünyada ki
nüfus artışı konusunun hayatımıza etkilerini iliklerime kadar hissetmiş
bulundum. Yaşadıklarımız tabi ki bizi yıldırmış değil yeni güzel
seyâhatlere..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder