1 Haziran 2017 Perşembe

HİNDİSTAN - Udaipur


Cehennem sıcakların kapıda olduğu günlerin sonlarına yaklaştık buralarda. Bizim Hindistan’ın Gujarat eyaletinde üç mevsim var bence: sıcak, çok sıcak, az sıcak ☺ işte biz o çok sıcaklara ramak kaladayız şimdi. Her fırsatı lehimize çevirmek boynumuzun borcu oldu. Geçenlerde yine bir tatil Cuma gününe denk gelince Ahmedabad’a araba ile 4,5 saat uzaklıktaki Hindistan’ın meşhur göller yöresi Udaipur’a gidelim dedik. Arabamız ve Hindistan’da geçerli ehliyetimiz olduğu için karayolunu tercih ettik.
Cuma sabah erkenden hazırlıklarımızı tamamlayıp araba ile düştük yollara. Bir araba yolculuğu klasiğimiz olan çayımız ve böreklerimizi de alıp erkenden çıktık. Daha önce hiçbir seyahate bu kadar eşya ile gitmedim. Bu kadar uzun araba yolculuğu (Zülce 50günlükken Adana’dan Ankara’ya yaptığımız hariç) yapmamıştık Zülce ile artık iyice büyüdüğü(15 aylık) ve algıları hepten açıldığı için bu kadar dar bir mesafede onu oyalayacak şeyler olmalıydı yanımızda. En sevdiği ve dikkatini verdiği bir kaç oyuncağını seçtim. İlgilendiği bir kaç kitap ve son zamanlarda favorisi olan boya kalemleri ve bir resim defterini de yanıma aldım. Haliyle arabanın arkası panayır yerine döndü. Şarkılar türküler, arada kavgalar, yemeler içmelerle, uyumalar derken 4.5 saatin hakkını verdik.
Hedefimiz ilk önce otele gidip yerleşmekti konaklamak için bölgenin en büyük gölü olan Pichola’nın çok yakınına konumlanmış Trident Hotel’i tercih ettik. Canım Google Maps Çin’de de imdadımıza çok yetişmişti burada da en sıkı dostumuz oldu ama işte iyi hoş sağ olsun arada yolu kısaltacağım diye olmadık yerlerden de geçirdiği çok olmuştur. Udaipur’a girer girmez işte yine aynı şeyi yaptı, bizi Udaipur’un en dar sokaklarına soktu. Neyse yollar bitip varış noktasına geldiğimizde kalacağımız otelden eser yok. İlk çıkan adres yanlış bir lokasyona yönlendiriyor Oberio Hotel olarak aratmak daha kesin sonuç veriyor. Çünkü Oberio ile yan yanalar. O daha eski olduğu için bulmak kolay oldu. Neyse oteli bulup resepsiyonda işlemlerimizi hallederken otel görevlileri Zülce için 2 adet yerel kıyafet giydirilmiş kukla hediye ettiler.
Çocuklu ailelerin gönlünü feth etmek ne kolaymış meğer bunu fark ettim. Çocuğunuz için yapılan her türlü incelik pek mutlu ediyormuş insanı. Udaipur’a giderken çok çılgın planlar yapmadık. Bu biraz bizim için dinlenme ve hava değişikliği olsun istedik. Göl’de bir iki tur atarız, City Palace ziyaret ederiz bir de altımızda araç olduğu için Udaipur’a iki saat uzaklıkta olan Kumbhalgarh Kalesi’ni ziyaret etmek vardı planlarımızda.
Odaya yerleştikten sonra oturup bir plan yaptık ve saat 5’te otelden kalkan, Pichola Gölü için bot turuna katılmaya karar verdik. Ahmedabad- Udaıpur arası çok virajlı yollardı bir de Hindistan trafiğini hesaba katınca Latif’in yorulması kaçınılmazdı onu odada bırakıp biz Zülce ile otelin Çocuk Klubü’ne gittik. Benim kız büyümüş meğer haberim yok. Ahmedabad’a apartmanımız bahçeli ve komşularda her yaştan çocuk mevcut olunca aşağısı akşamları panayır yeri gibi oluyor Zülce de onların arasında kaynayıp gidiyor. Oradaki oyunları meğer hiç gözüme gelmiyormuş ev olunca demek. Çocuk Klubü’ndeki hallerini görünce olmuş bu çocuk dedim. Hiç tanıyıp bilmediği çocuklarla oyunlar oynaması çok hoşuma gitti. Havuzun yanında kocaman bir çadır, çadırın için oyunlar, oyuncaklarla dolu bir de bakıcı var içeride çocuklardan sorumlu. İçeride her milletten çocuk vardı. Tatili gören expatlar yaşadığı yerden kaçmış resmen. İçerisi klimalı olduğundan çocuklar bunalmadan oynuyordu. Belirli saatlerde özel etkinliklerde yapıyorlar onun için otele giriş yaparken bir liste veriyorlar oradan takıp edebiliyorduk. 1-2 saat Zülce ile burada takılıp Latif’i almaya odaya geçtik.
Tekne turunda 2 seçenek vardı. Biri özel diğeri toplu. Aradaki fiyat farkı grupla olan kişi başı 550INR+vergi özel olan ise 4500INR+vergi şeklindeydi. Eğer gün batımında ben romantik takılmak istiyorum diyorsanız kesinlikle özel turu tercih etmeniz gerekir çünkü tekne haliyle kalabalık oluyor. Yaklaşık 1 saat süren bir tur oldu. Pichola Gölünün kıyılarına paralel ilerledi. Göl kenarındaki ve gölün ortasındaki meşhur James Bond filmlerinden birinin çekildiği oteli tek tek anlattılar. Bilmem kimin doğum günü partisi için Shakira işte bu otele gelmişti şu terasta parti yapıldı gibi işin magazinsel boyutlarını bile anlattılar. En çok ilgimi çeken bölüm City Palace’a yaklaştığımız zaman oldu. Tek duvar gibi binalar yan yana dizilmiş karşımızda duruyordu. Tapınakların birinde insanlar çırıl çıplak banyo yapıyor ya da çamaşir yıkıyorlardı. Başka bir köşede yüzen çocuklar vardı. Karmaşanın estetiği mi olur derseniz buna Hindistan’da inandım sanırım. O karmaşa insana bu kadar mı güzel bu kadar mı mistik gelir enteresan hisler doğrusu.
Tur dönüşü akşam yemeğini otelde yemeğe karar vermiştik. Kaldığımız otelde her akşam etnik dans gösterisi ve canlı müzik vardı. Yemek hem alakart hem açık büfe imkanı var. Yemekle birlikte dans gösterisi de başladı. Geleneksel Hint danslarını izlemek gerçekten çok keyiflidir benim için her zaman, hem akrobasi içerir hem de kıyafetler görsel şov oluyor. İlk akşam yemeğimiz o kadar kolay geçmedi Zülce 8. Dişini çıkarıyordu o yüzden gayet heyecanlı ve telaşlıydı. Yemekler haliyle ilgisini çekmedi hal böyle olunca etrafta koşturmak ve dansçıları izlemek istedi. Neyse ki ortam itiş tıkış olmadığı için rahat hareket edebildi ben de onu rahat gözlemleyebildim.
2.GÜN Oteli oda kahvaltı almamıştık ama kahvaltı yapacak yakınlarda bir yer olmadığı için otelde yaptık. Klasik Asya kahvaltısıydı tek eksik noodledı. Kahvaltıdan sonra planımız Udaipur’a iki saat uzaklıktaki Kumbhalgarh Kalesi’ni görmekti. Hemen hızlıca hazırlanıp yola çıktık.
Kumbhalgarh Kalesi’nin en önemli özelliği dünyanın ikinci en uzun duvarına sahip olmasıdır. İlki Pekin’deki Çin Seddi. Kale’ye ait bilgiler çok eksik. Bilinen 15.yy’da yapıldığı ama son halini 19.yy’da aldığı ve kaleyi tek kuşatmayı başaranın Babür’ün torunu Ekber olduğudur. Kale öyle dik bir tepeye yapılmış ki yıllarca saldırılardan dik çıkabilmişler lakin Ekber’in kuşatması sırasında susuzluğa dayanamayıp kaleyi teslim etmişler. Eşimin konuyla ilgili yorumunu yazmadan geçmem mümkün değil ‘Türkler nerde bir duvar görseler dayanmadan edememişler’’ . İki saatlik yolculuk hayatımda bir daha tecrübe etmemin mümkün olmayacağı bir serüvene soktu bizi. Google Maps sayesinde köylerin, kasabaların içinden geçerek gittik kaleye. Bazı anlar hayatın bize sunduğu sürprizler diyorum hep, böyle bir deneyimi planlasam yaşayamazdım sanırım.
Hindistan köyleri, bakıldığında müthiş sefalet tokat gibi yüzünüze çarpıyor ama unuttuğumuz nokta onlar bundan mutlu oluyor. Her geçtiğimiz köyde harala gürele çalışan insanlar, çeşme başlarına toplanmış kadınlar, ağaç diplerinde uyuklayana adamalar, yaşlılar vardı. Ve hallerinden pek mutlu görünüyorlardı. Tarlalar hala insan ve hayvan gücü ile sürülüyordu. Her tarlanın başında bir su kuyusu vardı. Bu topraklarda en çok dikkatimi çekense: kadınların erkeklerden daha çok iş hayatında oluşları. İnşaatta çalışan kadınları bile gördü bu gözler. Hoş Çin de aynı şekildeydi. Erkek popülasyonun azlığından mıdır yoksa kadının değersiz oluşundan mı bu durum, bilemiyorum. Ama o iki saat yolu ağzım açık bir saniye gözümü kapatmadan gittim. Karşılaştığımız manzara muazzamdı. Kale halen tüm ihtişamı ile yerli yerinde duruyordu. Ama daha önce dediğim gibi gezip gördükçe daha şaşırır oldum, dağların tepesine yapılan bu kaleler nasıl inşa edilmiş nasıl bu kadar ekipman sağlanmış şaşkınlık verici. Coğrafi şartlar çok çetin virajlı dar yollar. Kale’de geriye sadece 4 adet top kalmış. Her şey zamanla çalınmış yok edilmiş. İçerde bir Jain tapınağı ve bir tapınak klasiği olan maymunlar vardı. Gezip dolaşıp soluklandıktan sonra geri dönmek için yola çıktık. Kalenin hemen yanında küçük bir köy var içinden yaya geçmek zorunda kaldık çünkü maymunlar her yerde idi. Bu sevimli yaratıklar çoğu zaman tehlike arz ediyorlar elinizde kolunuzda çanta varsa saldırıp almak istiyorlar. Dönüşte yine aynı köylerin içinden geçtik lakin sabahki kalabalıktan eser kalmamıştı herkes sıcaktan içerlere kaçmıştı.
Otele vardığımızda öğlen saat 3 olmuştu odaya girdiğimiz zaman yine naif bir süprizle karşılaştık ☺ Zülce için 2 kukla bebek daha getirmiş bir de güzel not yazmışler pek sevindik. Eşyaları bırakıp Uber ile City Palace’a gittik. Uber, Hindistan’daki en ucuz ulaşım aracı. Rikşa sürücüleri biraz soyguncu. City Palace saat 4’te kapanıyor. Bizim içine girme planlarımız yoktu zaten bahçesinde turlayıp kıyı şeridinden otele döndük. City Palace’ın bahçe girişi 30 INR. Bahçe çıkışı yerel bir çarşının içine düşüyorsunuz. Hindistan’a dair ne ararsanız bu çarşıda bulmanız mümkün lakin bana aşırı pahalı geldi. Fazla turistik yaklaşıyorlar her şeye, aynı şeyleri Delhi ve Mumbai’de çok daha ucuza bulabilirsiniz. Udaipur’un halkını da sevmedim zaten. Fazla kurnaz fazla tilki kafalılar gibi geldi bana. Hindistan’da ilk defa böyle hislere kapıldım bir şehirde çok üzücü. Otelimiz ve City Palace arası iki km olduğu için dönüşte yürüyerek geldik. Merkezde Mcdonalds veya KFC, Subway hiçbirini görmedik. Yemek işini yine otelde yaptık o yüzden. Zülce ikinci akşam daha ılımlıydı yemekte. En azından masada oturdu.
3.GÜN Otelin kahvaltısı pek sarmadığı için uyanmak konusunda hiç acele etmedik. Check out saatine kadar odada takıldık sonra resepsiyonun yanındaki mini bardan bir pizza yaptırdık kahvaltı niyetine hem daha hesaplı hem daha lezzetliydi.
Udaipur’dan çıkmadan son olarak Mosoon Palace’a uğradık. Mosoon Palace göle yakın dağların birinin tepesinde Kral, Muson zamanlarını bu sarayda geçirirmiş. Saray halen sapa sağlam dursa da Hindistan’daki diğer bir çok tarihi eser gibi kaderine terk edilmiş. Güvenlik olarak koydukları zat odalardan birine yerleşmiş, bu yetmiyor gibi 3 4 tane anten bağlamış çatıya bir güzel her yer anten kablosu olmuş. İnanılır gibi değildi gerçekten insan böyle manzaralar gördükçe kahroluyor. Mosoon Palace’a giriş ücretli ve yolu çok keskin virajlı. Ulaşım çetrefili olduğu için sanırım bu terk edilmişlik. Udaipur, mistik havası ve tarihi dokusuyla beklentilerimizin çok üzerinde çıktı. Yepyeni bir şehirde görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder